Sayfalar

TÜRKÇE SÖZCÜKLERLE SAYILARI SAYMAK

GÜNÜMÜZDE KULLANDIĞIMIZ DİZGEYE GÖRE SAYMAK (1)

İlk önce ilkeleri koyalım.

Sayılacak nesneler ve ölçüler doğanın içinde bulunurlar. Ölçüler ve ölçenler, varlık olarak (sağlığı; elleri, parmakları, yüzleri, ağızları, dilleri, dişleri, gözleri, kulakları, burunları, ayakları ve onuru; erdemi, güvenilirliği, bilgisi, görgüsü) eksiksiz olan ve yanlış yapmayan kişilerdir.

Bu kişiler, bir iş ve eylemde sayılacak ve ölçüleceklerle yan yana geldiğinde sayıları belirten sözcükler ortaya çıkar.

İş ve eylem gerek somut, gerekse soyut olsun, sözcükler nitelikli bir anlam kazanır ve sonra niceliğe dönüşürler. 

Saymak işi başlangıç aşamasında, bugün kullandığımız dizge biçiminde ortaya çıkmış olsaydı yalnızca toplama işlemi gelişirdi. Yaşam alanlarının öğesi olan dört işlem ile sayma arasında bir birini türeten bağlar vardır. “Aritmetik” adı içinde düzgün olmayan bir dizgedir. 

Yeri gelmişken sayılarla ilgili Türkler’in tarihinden örnekler verelim. 

Orhun yazıtlarında: Bilge Kağan; “Men tokuz yegirmi yıl Şad oturdum, tokuz yegirmi yıl Kagan oturdum” der. (On dokuz yıl Şad’lık, on dokuz yıl Kağan’lık yaptım diyor.) Dokuz yirmi eder yirmi dokuz, on eksilt eder on dokuz. O dönemde “dört” ve kırk sayılarını belirleyen sözcükler bilinmediği için bir … on dizgesi tam değil. On bir, on dokuz, yirmi bir, otuz bir … de söylenemiyor. Neden? Adları yok. “Otuz artuki üç” otuz+üç söyleniyor. “Yedi yirmi” on yediyi, “üç otuz” yirmi üçü belirtiyor.

Türkçe’de sayılar, dört ve kırk’ın adı konduktan sonra süreç içinde boşluklar doldurularak dizge durumuna gelmiştir. 

Sayılacaklar ve ölçüler doğanın içinde var demiştik, bizi beklemekteler. 

Mevlana gibi saysak (1, 2, 5, 999, 1000 Dizgesi)(2)  ömrümüz yetmez, Yunus gibi sayalım. 

Önce gerekli sayıları; Yunus Dizgesinden (1, 2, 10 . 100 . 1000) alalım. 

Bielbirekikielbiekononyüzbin-dir = BİN 

Söz(3), Bir, İki,  On . Yüz, BİN 

Sayalım.  Ses – 1, 2, 10 . 100, 1000

Şimdi Mevlana dizgesinden sayı alalım.

“999999” dokuz yüz doksan dokuz bin, dokuz yüz doksan dokuz. Sonra, sonrası Türkçe sözcüklerle yok. 

Yabancı batı dillerine bakalım, oralarda var mı? İngilizce, U.S ign, Almanca, Fransızca’da sözcük aynı  Bin.bin = One Million. Mille = Bin  one, on ekiyle Türkçe’ye çevirelim; binden büyük, binin üstünde, tek bin, eş bin. Biraz daha zorlayalım, “zamirini” koyalım, bin bir kat olarak anlayalım. Bin.bin = Bin birkat, sözcüğünün anlamı budur. 

Yeniden, Türkçe sayı dizgesine bakalım… On yüz üst üste bindir, adı üstünde bin. 

Bin = Kat. Türkçe’de eşler üst üste bindirildiğinde en açık anlatımı kat kat olur. Örneğin katmer sözcüğü de buradan gelir. 

Bin bir kat = Bin birkat. Yukarda andığımız yabancı dillerin Türkçe’ye karşı bir üstünlükleri yok. Onlar da biz de sonuca bin birkat diyoruz. 

Geldik çatal yola. Denklemde, bin × bin’in eşitini bin birkat sözcüğü doğru belirtiyor mu? Hayır. Bin × bin, bin birkat. Kullandığımız dizgeye göre yazalım. 1000 × 1000 = 1 000 000. Sayısal işlem olarak doğru. Bir çarpma işlemi yaptık. Ortaya çıkan eşitin sözcük olarak anlamı yine, bin birkat. (Million – Milyon)

Bir benzetme yapalım; “Ahmet’in adı Ahmet”, soyut olarak doğru ancak anlamda bir değişiklik var mı, yok. Yalnızca “totoloji” yapmış olduk. 

Amerikalılar milyon üstü sayılar dizgesini, Fransa’da kullanılan dizgeyi, “binlik bölüğü” örnek alarak oluşturmuştu. Fransızlar ise bir süre önce kendi dizgelerini, milyon milyon artıran İngiliz, Alman dizgelerine uydurarak değiştirmişlerdir. Milyon üstü sayılar dizgesinde başa bir milyar “109” oturmuştur. Dizge; milyon, milyon artarak düzenlenmişken başında bin artırılmış 1012 den sonra milyon artırılarak devam ettirilmiştir. 

1) İki dizge de başından bozuktur. Sadece “million” kaldırılarak yeni dizge düzenlenemez, eski dizge bine göre düzenlenmiştir. 

2) Sözcük olarak bin × bin eşitinin anlamını belirtemediği için yanlış olan “million” sözcüğü dizgede ölçü olarak kullanılmıştır. “Million” sözcüğü gözardı edilerek dizge sayısal bakımdan “düzeltilirken” daha derin yanlış yapılmıştır. 

3) Bin, 999 kat'dan sonra, sayılar anlamlı biçimde söylenemez. 
Bin . bin kat’da olduğu gibi.

103 . (103)3  103 . 103000 = 103003 

Amerikan ve İngiliz halkı sayıları aynı sözcüklerle söylerken milyonun üstünde olan sayılarda bir tek sözcükte bile sayı ile sözcük birbiri ile örtüşmemektedir. Çağımızda birçok alanda “küreselleşen” batı bu konuda neden ayrı düşmüştür? Bütün sorun “million” sözcüğündedir. Onlar kendi yanlışını kullanarak bir yanlışı, biz ise onların yanlışını alıp kullandığımız için iki yanlışı sürdürüyoruz.

Örnek;

Amerikan Dizgesi:                             

Quintillion   1018 
Sextillion      1021 
Centillion     10303                

İngiliz Dizgesi – Fransız, Alman:

Quintillion   1030 
Sextillion      1036 
Centillion     10600

Hintliler sıfır kavramını bulduktan sonra, Araplar (Şıfr) sıfırı kullanmaya başlayınca, batı sayı dizgesi (Roman rakamları) süre içinde yok olmuştur. Million’un yanlışı ise adı geçen ülkelerde günümüzde kullanılan sayı dizgesini çökertmiştir.

Biz işimize bakalım.

Bundan sonra birer birer saymanın anlamı yoktur. Toplama ve çıkarma dönemi kapanmıştır. Geldiğimiz düzeyde; elleri, parmakları, yüzleri kullanarak, somut bir eylem içinde ölçüleri ve sayıları belirten sözcükleri ortaya çıkarma olanağı kalmamıştır. Çarparak sayacağız.

İşimiz, soyut bir eylem olan, sayıları çarpma yaparken ortaya çıkan Türkçe sözcüklerle saymak. Ancak çıkan sonucu bire değin anlamlı biçimde Türkçe sözcüklerle belirtmemiz de gerekir.

Çarpılan çarpı çarpan eşittir çarpım.

Bin çarpı bin. Bin binin çarpanıdır. Çarpan çarpı çarpan, çarpım. Ayrıca bin binin bir katıdır  Bir kat çarpı çarpan, çarpım. Bin çarpı birkat çarpım. Çıkan sayının adı üstünde, çarpım. Çarpanı birkat olduğundan, BİR ÇARPIM. İçyüzüyse bin çarpı bin. Türkçe sözcüklerle işin sonucu düzgün.

İşlemin doğru olup olmadığına bakalım. “Latin rakamları ve Arap dizgesinden aldığımız sıfırlarla” işlemi yaparak sonucunu Türkçe sözcüklerle söylenen sonuçla karşılaştıralım. 

Bin × bin  1000 × 1000 = 1 000 000 = BİR ÇARPIM.

103 × 103 = 106  Bir Çarpım.

Sonuçlar eş, onandı. 

Bu eylemde bin niceliğe dönüşerek doğruluğu onanmış ve dizgede ölçü durumuna gelmiştir.

Görüldüğü gibi Türkçe yalnızca “aritmetik bir dil değil, ayrıca logaritmatik bir dildir”. Çok büyük sayıları da anlamlı biçimde Türkçe söyleyebiliriz. Çarpımdan sonra da kat × kat sayacağız. (Bir çarpımdan birkatçarpıma dek birer birer saymaya ömür yetmez, aşağı yukarı 140 – 160 yıl sürer.) 

1kat = 103,  1çarpım = 106

103 . 106 = 109  Birkatçarpım

Türkçe adlandıralım.

999 çarpım, 999 bin, 999’a bir ekle

1 000 000 000  birkatçarpım. 
                  
1katçarpım = 109
2katçarpım = 1012
3katçarpım = 1015
4katçarpım = 1018
5katçarpım = 1021
………………….

999999katçarpım  102.999.997 . 106 = 103.000.003

999999katçarpım, 999 çarpım, 999 bin 999’a bir ekle

Bir çarpımkat . çarpım  103.000.000 . 106 = 103.000.006

Bu eylemde çarpım niceliğe dönüşerek doğruluğu kanıtlanmış ve dizgede ölçü durumuna gelmiştir.

Bundan sonra çarpımkat çarpımkat sayacağız.

1çarpımkatçarpım  103.000.000 . 106 = 103.000.006

2çarpımkatçarpım  106.000.000 . 106 = 106.000.006

3çarpımkatçarpım  109.000.000 . 106 = 109.000.006

………………………….

1000çarpımkatçarpım  103.000.000.000 . 106 = 103.000.000.006

………………………….

999999 çarpımkatçarpım  102.999.997.000.000 . 106 = 102.999.997.000.006

Çarpım çarpımkat  çarpımın son ucuna geldik.

Çarpım çarpımkat çarpım = Sonuç, çıkan sayının adı.

İçyüzüyse   (1 000 000 . 1 000 000) kat . 10  (106 . 106)3 . 106

Sonuç = 103.000.000.000.000 . 106   103.000.000.000.006

Sonuç = On üzeri üç ikikatçarpım altı.

Sonuca bir kala, sayıyı Atatürk dizgesine uygun biçimde yazalım ve okuyalım.

999999 çarpımkat çarpım, 999999 katçarpım, 999 çarpım, 999 bin, 999’a bir ekle eder sonuç ...

Yeter diyelim, söz dizgesine ek yapalım ve yeni sayı dizgemizi oluşturalım.

Biel – bireki – ikielbiek – on . on . yüz – bin . bin – çarpım . kat – katçarpım . çarpım – çarpımkatçarpım . çarpım – sonuç …


Ek : Binden yukarı Türk sayı dizgesi

Binden yukarı Türk sayı dizgesi


* İngiliz dizgesinde olduğu gibi, kat = 106 alınırsa, Sonuç = 106.000.000.000.006  olur.
 olur. 

   Sonuç = (10.106)6 . 106 = on üzeri altı ikikatçarpım altı olur.

Bu dizgeyi, bize “million” sözcüğünü armağan edenlere de armağan ediyorum. Dillerine çevirip kullanabilirler. 


Açıklamalar :

(1) “Türkçe Sözcüklerle Sonsuz Sayım” başlıklı yazı, ayrı bir dizge çalışmasıdır. “Günümüzde Kullandığımız Dizgeye Göre Saymak” başlıklı bu çalışmayı Öğretmen Ali Yıldırım yapmıştır.

(2) Yunus dizgesi; ölçü olan sayıları belirleyen, ayrıca çarparak sayan, aralarda boşluk bırakan dizge.
     
     Mevlana dizgesi; birer birer sayan, aradaki boşlukları dolduran dizgedir. 
     
     Atatürk dizgesi; bu dizgelerin “Latin rakamları ve Arap sıfırı” kullanılarak Türkçe sözcüklerle anlatımı ve yazılımıdır. 
    
     (Dizge adlarını ben koydum – Ali Yıldırım)

(3) Doğadan, yoktan öğrenilen ses.


Ali Yıldırım
10.06.2010


Cumhuriyet'ten haberler!..



Şişli halkı okulları için mücadeleye devam ediyor.

15 Ekim 2017 Pazar, 21:53

Şişli Kent Konseyi üyeleri ve Şişli Endüstri Meslek Lisesi öğrenci velileri Taşyapı tarafından inşaat çalışmaları başlatılan proje kapsamında okullarının yıkılma planını protesto etti. Şişli’deki Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nin önünde dün bir araya gelen yurttaşlar ellerinde “Bir okulu yıkmak bir ilçeyi yıkmaktır” yazılı dövizler taşıdı.

‘6 bin öğrenci var’

Kalabalık adına basın açıklaması yapan Şişli Kent Konseyi Başkanı Ali Yavuz Meriç “Sultan Beyazıt döneminden beri okul olarak ayakta kalan Şişli Endüstri Meslek Lisesi’nin Bulgar Ortodoks Kilisesi Vakfı ve Taşyapı şirketinin üzerinde olması, vakfın kat karşılığı Taşyapı’ya verilerek inşaat sözleşmesinin imzalanması acıdır. Şehir plancıları tarafından da dava edilen Şişli Endüstri Meslek Lisesi arazisinin gelgitleri devam ederken, nihai karar verilmemişken bu neyin acelesidir. 60 dönümlük arazinin planlaması yapılırken 17 dönümlük kısmına 6 bin öğrencinin sığdırılması, geri kalan 43 dönüme AVM, rezidans yapılmasıyla ilgili imar değişikliği onaylanmıştır” dedi.

“6 bine yakın öğrencisiyle, Türkiye’nin köklü ve modern teknik meslek lisesinin yıkılmasına göz yummak onurumuza dokunmaktadır” diyen Meriç “Bölgenin en geniş yeşil alanına sahip okulumuzun yerine yapılacak binalar neyin fiziksel iyileştirmesi olacaktır. Öğrencilerin 15-20 yaş aralığında olması, ortaokullara dağılması, çocuk-genç psikolojisi olarak nasıl düşünülemez? 6 bin genç ve aileleriyle hesaplarsak 20 bin nüfusu beton binalar için nasıl çaresiz bırakır” ifadelerini kullandı.




Koruda yeraltı suyu aramak için sondaj projesine izin verilmesini protesto eden çevreciler, sondajın rant için bir kılıf olduğunu söyledi.

15 Ekim 2017 Pazar, 21:51

Validebağ Gönüllüleri, Üsküdar Validebağ Korusu hakkında jeotermal kaynak ve mineralli su aramak için verilen sondaj iznini dün protesto etti. Yurttaşlar İstanbul Valiliği’nden sondaj iznini iptal etmesini beklediklerini belirterek “Validebağ korudur, koru kalacak” dedi.

‘Deldirmeyiz’

Üsküdar’daki 354 bin metrekarelik Validebağ Korusu’nda jeotermal kaynak projesi için arama ruhsatı verilmesinin ardından Validebağ gönüllüleri ve bölge sakinleri Validebağ Korusu’nda bir araya geldi. Yurttaşlar “1. Derece Doğal Sit Alanıdır, Validebağ Korusu ticarethane değildir” yazılı pankartı açtı ve “Validebağ korudur, koru kalacak” sloganını attı.

Grup adına basın açıklaması yapan avukat Mustafa Akman, İstanbul Valiliği’nin 19 alanda jeotermal kaynak ve mineralli su aramak için sondaj projesine izin vermesine tepki göstererek “Şirket bir açıklama yaparak ÇED başvurusundaki sondaj yapılacak ruhsat alanı içinde Validebağ Korusu’nun da bulunduğunu, ancak koru içinde sondaj çalışması yapılmayacağını belirtti. Biz bu açıklamaya ihtiyatla yaklaşıyoruz. Öncelikle Valiliğin sondaj iznini iptal ettiğini açıklamasını istiyoruz. Çünkü koruda sondaj yapılması demek korunun delik deşik edilmesi, bitki örtüsünün tahrip edilmesi demektir. Korudaki canlıların yaşam alanlarının yok edilmesi demektir. Validebağ Korusu’nu rahat bırakın” dedi.




Bölge sakinleri kültür sanat amaçlı kullanılmasını istiyordu ama Validebağ Korusu’ndaki atölye binası restoran olarak kullanılacak.


17 Ekim 2017 Salı, 06:08

Validebağ Korusu içinde eskiden hastane atölyesi olarak kullanılan binaların restoran olacağı ortaya çıktı. Koruma kuruluna giden projede, atölye, restoran olarak görünüyor. Validebağ Gönüllüleri ise bir dönem verem hastalarının dinlenme bölümü olarak kullanılan atölye binalarının kültür sanat merkezi olması için başvuruda bulunmuştu.

‘Kebapçı değil, eğitim’

Validebağ Gönüllüleri’nin yaptığı açıklamada, binanın Maliye Bakanlığı tarafından 2014 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsis edildiği belirtilerek, “Binalar 2016 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından restore edileceği gerekçesiyle yıkıldı ve aslına uygun olmayan yeni bir yapı yapıldı. Validebağ Gönüllüleri olarak bu binanın mezbelelik görüntüden kurtulmasına olumlu bakmakla birlikte ticari amaçla kullanılmasını onaylamıyoruz. Binaların kültür, sanat ve eğitim amacıyla kullanılması gerektiğini düşünüyoruz. Milli Eğitim’in asli görevi kebapçı işletmek değil, eğitimdir. Ayrıca hazırlanan mutfağa kömür ateşi yakılacak şekilde ocakbaşı düzeneği kurulmuştur. Koru içinde ateş yakılması sit alanını riske atmaktır” denildi.

Koşuyolu’nda doğan bölge sakini Feral Tercan da “Burası 1950’li yıllarda verem hastanesinde yatan hastaların dinlenme ve oksijen alma yeriydi. Validebağ Korusu dışarıdan hiçbir şey satın alamıyordu. Hatta koru kendi içinde bütün sebze ve meyvelerini de yetiştiriyordu. Daha sonraları bu binalar da mezbelelik oldu. Bu binaların çatısı 2. derece tescilli. Biz buranın kamuya açık bir merkez olmasını istedik. ‘İnsanlar burada şarkı söylesin, dikiş diksin’ dedik. 3 hafta önce de Üsküdar Belediyesi Başkanı Hilmi Türkmen’le konuştuk. ‘Oraya restoran yapamazlar, zabıta yollayacağım’ dedi ama hiçbir gelişme olmadı. Üstelik 3 haftadır da kendisine ulaşamıyoruz” ifadelerini kullandı.

MASA SANDALYE

Koru içindeki atölyeler uzun zamandır boş duruyordu, geçen yıl restore edildi. Bölge sakinleri, birçok kez binaların bölgeye hizmet veren, kamuya açık kültür sanat merkezi olmasını talep etti. Atölye binasının restoran olacağı İstanbul 6 No’lu Koruma Kurulu’na giden projeyle ortaya çıktı. Kapısı kilitli atölye binalarının içinde masa, sandalyeler yer alıyor. Çatıdaki baca ise dikkat çekiyor.






HANGİSİ DAHA ÇILGIN?

Ceyda Karan


ABD’nin ‘çılgın’  Başkanı Donald Trump, son günlerde nükleer savaş kâbusu gördürecek tehditler savuruyor. Odağında dünyanın ‘kapalı kutusu’ veya ‘son komünist ülkesi’ diye anılan Kuzey Kore olduğu için çoğumuz ‘anlayışla’ karşılıyoruz. Ne de olsa ‘çılgın’ Kim Jong Un’un yönettiği diyar. Kuzey Koreliler liderleri ölünce histeri krizi geçiren tuhaf yaratıklar! İnsanlar kıtlıktan ölürken nükleer teknoloji geliştiriyorlar. Öyle biliyoruz. 

Dünyanın her yerine dair ‘eğip bükülmüş’ enformasyonun mağduruyuz. Ne Venezuela’da yakılan 25 Chavistten haberimiz var, ne silahlı muhalefetin faşist saldırı taktiğinin tezahürü olan barikat terörüne kurban gitmiş 43 insandan. Her şey ‘demokrasi için’ zannetmekteyiz.  

*** 

Bu yüzden son dönemde ilk kez gazeteci olarak Savaş Özbey’in Hürriyet gazetesinde yayımlanan ‘Dünyanın bittiği yerde beş gün’ adlı yazısını imrenerek okudum. Özbey, hiçbirimizin yapamadığını yapmış, Kuzey Kore’ye gitmiş; gördüklerini ve izlenimlerini aktarmış. 


Kimilerinin ‘turizm firması götürmüş’ argümanı, yazısının ehemmiyetini azaltmıyor. Özbey, başkent Pyongyang’dan antik başkent Kaesong’a dek kuzeyden güneye dolaşmış ülkeyi, insanlarına dokunmuş.

*** 

Bize aktarılan ana temaya göre Kuzey Kore; insan hakları ve ifade özgürlüğünün hiç olmadığı, binlerce insanın ağır işlerde çalıştırıldığı ve kaçmak istediği memleket. 


Özbey ise başka bir tablo çizmiş: Gördüğü 40 ülke içinde ‘en temizi’ dediği Kuzey Kore, sokaklarında güleç ve mutlu insanların yürüdüğü, parklarında bisiklete bindiği, basket oynadığı, dev gökdelenleri, spor ve kültür kompleksleri, nehir kenarında rekreasyon merkezleri bulunan bir diyar. Yabancılara merak ve gülümsemeyle bakan insanlar yaşıyor. Özbey gençlerin kâh tanışarak kâh görücü usulü evlendikleri düğünlerine katılmış. Tramvaylarını, sığınak olarak da kullanılacağı için 105 metre derindeki metrolarını görmüş. Türk Lirası ile 1 kuruşun altında satılan gazetelerini aktarmış. Buna karşın dünya ile pek az iletişim kurulduğunu, otellerinden mail atılabildiğini belirtmiş. Yollarda marş söyleyip talim yapan askerlerin inşaat işleri, çiftçilik, balıkçılık ve madencilikle de uğraştığını eklemiş.

*** 

Özbey şaşırmış, “Peki biz, neden burayı hep başka türlü hayal ettik?”, “Dünyanın başka yerlerinde iflas eden sosyalizm, burada niçin hâlâ ayakta” diye sormuş. Juche denilen devlet ideolojisini fazla anlatmamış. Ama Korelilerin her yerde heykelleri olan kurucu liderleri Kim İl-Sung ve oğlu Kim Jong-İl’e saygısını vurgulamış. Yaşayan genç Kim’in ise heykeli yokmuş. 

Liderlerinin ardından ağıt yakan Korelileri de tarih ve kültürlerini de anlamıyoruz. Muhtemelen yanıtı, Özbey’in otelinden Pyongyang’ı izlerken andığı, 1950’lerde nüfusu 400 bin civarı olan şehre düşen 400 bin bombada! 

Amerikalı general MacArthur, 1951’de Kongre’de “Ben böyle bir yıkım görmedim. Sanırım pek çok insandan daha fazla kan ve faciaya tanıklık ettim, son kez orada olduğumda midem altüst oldu. Enkaza baktıktan ve binlerce kadın ve çocuğu öyle gördükten sonra kustum” diyerek anlatmıştı. Rivayet o ki sadece iki bina ayakta kalmış. 


Öncesinde Kore’de ağır Japonya işgali vardı; 1910’dan 1945’e kadar süren, kadınların seks kölesi yapıldığı sömürge yılları...

*** 

Dünya bugün hâlâ Kore Yarımadası’nı bölen ve maalesef Türkiye’nin de katkı yaptığı Kore savaşının sonuçlarıyla uğraşıyor. Trump, Korelileri “Dünyanın görmediği bir ateş ve hiddetle karşılaşacaklar” diye tehdit ediyor. Genç Kim, “ABD toprağı Guam’ı yakmaya hazırız” yanıtını veriyor. 

Hangisi daha çılgın? Tarihleri boyunca işgal ve saldırganlığa uğramış Koreliler mi? Yoksa ABD medyasından ne kadar duygusal, dengesiz bir akıl hastası olduğunu okuduğumuz Trump mı? Hangisinin nükleer silahları savunma, hangisinin saldırı için var? Yaptırımlar altında bir tek geçmişte yardımlarına koşmuş Çin’le konuşabilen Korelilerin mi? Yoksa 1000’den fazla nükleer savaş başlığını her an ateşleme yetkisi olan ve “Onlara sahipsek niye kullanmayalım” diyebilen Trump’ın mı? İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna gelindiği aşikârken, Sovyet ilerleyişini durdurmak için jeostratejik hesaplarla Japonya’ya atom bombası atanlar mı?






http://sinifsiztoplumplatformu.blogspot.com