Türkiye’de göçmen kaçakçılığı sektörü neden büyüyor?
Belarus-Polonya sınırındaki göçmen kriziyle birlikte Türkiye’nin göçmen kaçakçılığındaki rolü sorgulanıyor. Uzmanlara göre kaçakçılık uluslararası sektöre dönüştü ve Türkiye’de insan kaçakçılığının cezası ağır değil.
Türk Hava Yolları (THY) göçmenlerin kaçak yollarla Avrupa’ya taşınmasında rol oynadığı iddialarını reddettiyse de, Polonya-Belarus sınırındaki büyüyen göçmen krizinde Türkiye’nin üzerinde yoğunlaşan dikkatler bir türlü dağılmıyor.
AB’nin sınır koruma gücü Frontex’in verilerine göre AB’nin doğu sınırlarından girmeye çalışan göçmenlerin geldikleri ülkeler Irak, Suriye, Afganistan, Türkiye ve İran olarak gösteriliyor. Belarus havayolları şirketi Belavia’nın, THY ile işbirliği içinde haftada 4 ile 7 uçuş düzenleyerek her uçuşta 180 göçmeni İstanbul’dan Minsk’e taşıdığı belirtiliyor.
Uluslararası organize suçla mücadele hedefiyle hareket eden sivil toplum kuruluşu Global Initiative Ekim 2021’de yayımladığı Küresel Suç İndeksi’nde, Türkiye’nin suç örgütleriyle arasına mesafe koyamadığını ve Asya, Ortadoğu, Avrupa arasındaki konumundan ötürü insan kaçakçılığında önemli bir durağa dönüştüğünü duyurdu.
Peki Türkiye insan ve göçmen kaçakçılığıyla yeterince mücadele etmiyor mu? Türkiye açısından sorun tam olarak nedir?
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’nın verilerine göre 2020’de Türkiye’ye kaçak giriş yapan 122 bin 302 göçmen yakalandı. 2021 yılında ise bu sayı 24 bin 503’ü buldu.
Kaçak yollarla Türkiye’ye girdikleri belirlenen iki Afganlı yakalandı
Ankara’ya sınır bölgelerinden ulaşan bilgilere göre özellikle İran sınırında büyük problem yaşanıyor. Sınırın bir bölümüne duvar örülse, sınır karakolları aktif hale getirilse ve sınırın gözetlenmesi için insansız hava araçları devreye sokulsa da sınırdan kaçak geçişler bir türlü engellenemiyor.
Göç İdaresi; Türkiye'de son dönemde yakalanan düzensiz göçmenlerin geldikleri ilk 10 ülkeyi; Afganistan, Suriye, Pakistan, Özbekistan, Irak, Bangladeş, Türkmenistan, Somali, İran ve Filistin olarak sıralıyor.
“Uluslararası bir şebeke devrede”
Yaşar Üniversitesi UNESCO Uluslararası Göç Kürsüsü’nden Doç. Ayselin Yıldız göçmen kaçakçılığı üzerine çalışmalarıyla öne çıkan bir isim. Yıldız, çalışmalarından çıkan sonuçları DW Türkçe’yle paylaşırken, her şeyden önce kaçakçılığın uluslararası bir şebeke tarafından yönetildiğinin bilinmesini istiyor.
Yıldız, “Yasal yollar açık olmadığı, insanlar vizeyle Avrupa’ya ya da dünyanın başka yerlerine ulaşamadığı için kaçakçılara güveniyorlar ve onlara başvuruyorlar. Türkiye de Avrupa’ya erişimde önemli bir güzergâh olduğu için dikkatler buraya yöneliyor” diyor.
Ayselin Yıldız’a göre göçmenler Türkiye’ye ulaşana kadar zaten bir uluslararası kaçakçılık şebekesinin eline düşmüş oluyor. O şebekenin Türkiye’de de küçük bir bağlantıya ulaşmasıyla Türkiye’nin de uluslararası bir kaçakçılığa dahil olduğunu anlatan Yıldız, “Türkiye bu sorunla ilgilenmiyormuş gibi olaya bakmak dar ve yanlış bir bakış açısı olur. Uluslararası alanda bir sektöre dönüşen göçmen kaçakçılığıyla mutlaka uluslararası düzeyde mücadele edilmesi gerekiyor” mesajı veriyor.
Van sınırına kaçak göçü önlemek amacıyla örülen duvar
Türkiye’nin son dönemlerde göçmen kaçakçılarına dönük cezaları artırma eğilimine girdiğini ve bunun da Avrupa’da olumlu karşılandığını belirten Yıldız, “Türkiye’nin üzerindeki göç baskısı çok yüksek. Göçmenler düzensiz yollarla sadece komşu ülkelerden değil çok uzak yerlerden Afrika’dan, Afganistan’dan geliyor. Türkiye’nin yapması gereken kaçakçılara cezaların daha da artırılması” diye konuşuyor.
“Yozlaşmış kamu görevlileri de kaçakçılık işinde”
Van Barosu Göç ve İltica Komisyonu’ndan avukat Mahmut Kaçan, Türkiye’nin sınır bölgelerinde göçmen kaçakçılığının giderek yaygınlaştığı bilgisini veriyor. Kaçan’ın, bunun nedenlerini DW Türkçe’ye anlatırken “Fiilen bir cezasızlık var. Kimse kaçakçılıktan suçlanıp da cezaevine girmiyor. Daha az riskli olduğu için başka kaçakçılık işinde olanlar bile göçmen kaçakçılığına yöneliyor” cümlesini kullanması dikkat çekiyor.
Geçen yıl bir tekne kazasında 61 göçmenin hayatını yitirdiğini hatırlatan Kaçan, olaydan sonra tutuklanan 9 kişiden 8’inin kısa sürede serbest bırakıldığını anlatıyor. Kaçan, bu olay öncesinde yaşanan bir başka tekne kazasında da 9 kişinin hayatını kaybettiğini ancak bu kazayla ilgisi olduğu gerekçesiyle yakalananların sadece 27 gün tutuklu kaldığını söylüyor.
Kaçan, “Kaçakçılık olayına karışanlara bu kadar hafif cezalar veren Türkiye’nin her göçmen krizinde dikkatleri üzerine çekmesinin temel nedeni cezasızlık politikasıdır. Türkiye, bu politikayı sürdürdükçe göçmen kaçakçılığı iddialarının odağında olacaktır” eleştirisi getiriyor.
Bir dönem Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Van Saha Ofisi’nde de çalışan Kaçan’a göre göçmen kaçakçılığı Türkiye’de kendi endüstrisini yaratmış durumda. Kaçan, “Göçmen kaçakçılığı endüstirisinde büyük paralar dönüyor. Kimi askerin, polisin ve kamu görevlisinin de göçmen kaçakçılarıyla işbirliği yaptıklarına ilişkin dava dosyaları var elimizde. Kimi kamu görevlilerinin ne kadar yozlaştığını da bu dosyalarda görüyoruz. Onlardan da kaçakçılık işine karışanlar ne yazık ki var” diyor.
Kaçan, özellikle Pakistan ve Bangladeş’ten gelenlerin Türkiye’yi transit ülke olarak kullandıkları ve yüzde 99’unun Avrupa’ya ulaşmaya çalıştığı bilgisini de paylaşıyor.
Avukat Kaçan’a göre Türkiye’ye İran, Afganistan, Irak ve Suriye’den gelenler için sığınmacı prosedürü uygulanması durumunda da göçmen kaçakçılığı önlenebilecek. Kaçan, “Sığınma talepleri alınmaksızın, yakalanan düzensiz göçmenler hakkında sınır dışı kararı veriliyor. Türkiye’deki sığınma sistemi erişilebilir olmalı. Böyle olmadığı için birçok sığınmacının hayatını riske atarak Türkiye’ye geldiğini hükümet anlamalı” diyor.
Geri kabul anlaşmalarına bağlılık
Türkiye, düzensiz göçte uluslararası işbirliği sürecinin en etkili yöntemlerinden biri olarak “Geri kabul anlaşmaları”nı görüyor. Ülkelerin düzensiz göçe karşı tedbir almalarını zorunlu hale getiren bu anlaşmalar, düzensiz göçmenlerin insan haklarının korunmasına, ülkelerine ya da en son transit geçtikleri ülkeye gönderilmelerini sağlıyor.
2001’den beri Türkiye ile Suriye, Yunanistan, Kırgızistan, Romanya, Ukrayna, Pakistan, Rusya, Nijerya, Bosna-Hersek, Yemen, Moldova, Belarus, Karadağ, Kosova, Norveç ve AB arasında geri kabul anlaşmaları imzaladı. AB ile geri kabul anlaşması 2014’te tarafların kendi vatandaşlarının geri kabulü ve transit geçiş hükümleri açısından yürürlüğe girdiyse de, anlaşmada yer alan üçüncü ülke vatandaşlarının geri kabulüne ilişkin hükümler henüz yürürlüğe girmedi. İçişleri ve Dışişleri bakanlığı yetkilileri Türkiye’nin geri kabul anlaşmalarına bağlılığını vurguluyor.
Türkiye, 18 Mart 2016 tarihinde de AB ile bir mutabakata vardı. Mutabakatın en önemli unsuru; Yunan adalarından alınacak her bir Suriyeli için Türkiye’de geçici koruma altındaki bir Suriyelinin AB ülkelerine yerleştirilmesi şeklinde özetlenen “1’e 1 formülü” oluşturuyor.
Göçmen kaçakçılığının Türk Ceza Kanunu’nda suç sayıldığını belirten Türk yetkililer ise, kaçakçılara gerekli cezaların verildiğini savunuyor.
Hilal Köylü
© Deutsche Welle Türkçe
https://www.dw.com/tr/türkiyede-göçmen-kaçakçılığı-sektörü-neden-büyüyor/a-59796727
Yeni göçmen rotası: Belarus krizi Türkiye’ye sıçrar mı?
Polonya-Belarus sınırındaki göçmen krizinde Türkiye’nin de transit ülke olarak adı geçerken THY iddiaları yalanladı. Peki AB’nin yaptırım kartını çıkardığı bu krize Türkiye’nin de dahil olma ihtimali var mı?
Avrupa'ya göçmen akınını teşvik etmekle suçlanan Belarus, Asya ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya yeni göç rotası oluşturduğu gerekçesiyle eleştirilerin odağında. Göçmen geçişlerinin artması üzerine Polonya’nın Belarus sınırını kapatmasıyla derinleşen krizde, Avrupa Birliği’nden (AB) Rusya ve Türkiye’ye de eleştiriler yöneltiliyor. Rusya, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko’yu göçmenleri AB’ye karşı kullanmak için yönlendirmekle suçlanırken, Türkiye’nin de göçmenleri havayoluyla Belarus’a taşınmasını mümkün kıldığı iddia edildi. Avrupalı yetkililer de göçmenlerin Belarus’a taşınması ve insan kaçakçılığında rol oynayan herkesin, transit ülkeler de dahil, yaptırım kapsamına alınacağı mesajı verdi.
Ancak Türk Hava Yolları (THY) göçmenlerin havayoluyla Beluras’a taşındığı iddialarını yalanladı. Ankara'dan ise Belarus kaynaklı krizle ilgili resmi bir değerlendirme yapılmadı, ancak göçmen krizinde Türkiye’nin de rol oynadığı iddiaları ve yaptırımlarla tehdit edilmesi başkentte rahatsızlık yaratıyor. DW Türkçe’nin konuştuğu Türk Dışişleri yetkilileri, Türkiye’den Belarus’a hiçbir şekilde yasadışı göçmen taşımacılığı olmadığını, Türkiye’nin AB'yle yürüttüğü işbirliklerine bağlılığının AB makamlarınca bilindiğini söyledi. Türkiye’nin Avrupa’yla yaşadığı sorunların çözümünde “mültecileri kullanmayı düşünmediğini” belirten yetkililer, Lukaşenko’yla yaşanan problemin Türkiye’yle ilişkilendirilmesini ise “Türkiye-AB ilişkisini bilmemek” olarak nitelendirdi.
Öte yandan Belarus-Polonya sınırında yaşananlar, Avrupa’da Şubat 2020’de Türkiye’nin Yunanistan’la sınır kapısı olan Pazarkule’de yaşananları hatırlatıyor. Türkiye’nin Yunanistan’la sınır kapılarını açmasının ardından binlerce göçmen Pazarkule’ye akın etmiş, bu da Türkiye ile AB arasında krize neden olmuştu.
“Göç politikaları yenilenmeli”
Peki göçmenlerin yeni Belarus rotasının Türkiye ve AB arasında yeni bir krize yol açma potansiyeli var mı? Belarus-Polonya sınırında yaşananlar Türkiye’yi etkiler mi?
Belçika’daki Liege Üniversitesi HUGO Göç Gözlemevi araştırmacılarından Doç. Başak Yavcan göç krizlerini ve politikalarını saha araştırmalarıyla sürdüren bir isim. Belarus’un sınırdan geçişleri kolaylaştırarak göçü araçsallaştırmasının, Türkiye’nin Pazarkule sınır kapısını açarak AB’yle düzensiz göçmenler üzerinden bir çeşit pazarlığa girmesini hatırlatmasını doğal karşılıyor. Ancak Yavcan’a göre Belarus ve Türkiye gibi ülkelerle AB arasındaki göç krizinin derinleşmesinin arkasında AB’nin göç politikalarında kendi sınırlarını korumaya çalışması yatıyor.
Yavcan, “AB unutuyor ki; bu ülkeler AB ülkeleri değil. Demokrasi ve insan hakları konularında AB’yle zaman zaman zıt düşen ülkeler. AB buna bakmadan, onlarla masaya oturup geri kabul anlaşmaları yapıyor, onların sınır koruma kapasitesini geliştiriyor. Ve bu şekilde o ülkeleri aslında güçlendiriyor. Bu tarz bir göç korkusu AB'nin normatif gücünün sorgulanmasına yol açıyor. AB için ideal olanı; geri kabul ya da sınır koruma anlaşmaları yapmak için olası çatışma içinde olduğu liderlerle masaya oturmamaktır. Aksi durumda her seferinde kendi elini kolunu bağlayacaktır” analizini yapıyor.
Türkiye’nin Şubat 2020’de yaşanan krizin ardından AB ile diyaloğunu bir şekilde genişlettiğini ve mevcut durumda mali işbirliği anlaşması içinde olduğunu söyleyen Yavcan’a göre hayatlarını kolaylaştıracak politikalar geliştirilmediği sürece göçmenlerin kendisine mutlaka bir sınır kapısı bulacağı gerçeğinin dikkate alınması gerekiyor.
Polonya-Belarus sınırındaki krizin Ankara’da iyi yönetilmesinin önem taşıdığını da vurgulayan söyleyen Yavcan, bunun nedeni de şöyle anlatıyor:
“Eğer AB, Belarus’a karşı çok sert çıkarsa bu, bir başka gün Türkiye’ye de çok sert çıkabileceği anlamına gelir. İşte bu yüzden Türkiye de bir gün Avrupa’ya karşı mülteci kartını oynayabilir. Avrupa bir yandan göçten korkuyor, bir yandan da çevresindeki ülkelerle anlaşmalar yapıyor. Dahası, göçün kaynağı ülkelerdeki sorunlara gözünü kapatıyor. Bu, sürdürülebilir bir politika değil. Bu politikanın revize edilmesi gerekiyor.”
“Türkiye başka bir uzlaşı içinde”
Türkiye, bugün Suriyelilerden sonra Afgan göçmenlerin de ilk adresi. Türkiye’de yaklaşık 4 milyon Suriyeli göçmenin bulunduğuna dikkat çeken Türk İçişleri Bakanlığı yetkilileri, Suriyelilere zorunlu bir geri dönüş politikası uygulanmayacağını söylüyor. Yetkililer, Türkiye’ye bu yıl içinde düzensiz göçle giriş yapan 29 bin 118 Afgan’la ilgili olarak da bu göçmenlerin uluslararası hukuk kurallarına uygun şekilde ülkelerine gönderileceğini, ancak önceliğin göçmenlerin güvenliğinin korunması olduğunu aktarıyor.
Türk-Alman Üniversitesi’nden (TAU) göç uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan da AB ile yeni mali işbirlikleri içine giren Ankara’nın Afgan göçmenleri şu an için bir baskı aracı kullanacağına ihtimal vermiyor.
Erdoğan, Belarus’un mültecileri kullanarak “AB'ye şantaj yaptığını, AB’ye karşı bir oyun oynadığını” düşünüyor. Ancak göç krizi konusunda Belarus’la Türkiye’nin doğrudan karşılaştırılamayacağını ifade eden Erdoğan, Türkiye’nin bugün vize serbestisi ve Gümrük Birliği’nin yenilenmesi başta olmak üzere göç krizini AB’yle birlikte yönetmek gibi bir irade ortaya koyduğunu dile getiriyor.
Erdoğan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan da AB’ye baskı yapıyor, ama onun baskısı Türkiye’yle sadece göçmenler üzerinden ilişki kurulmaması için. AB’yi bu konuda uyarıyor. Bugün Türkiye, AB ile farklı bir uzlaşı içinde. Mali işbirlikleri genişletiliyor. Afganlar için yeni bir mali paket üzerinde çalışılıyor. Tabii ki Türkiye de göçmenlere AB’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanabilir, ama Türkiye’de böyle bir politikanın işaretleri yok” şeklinde konuşuyor.
Türkiye’deki Suriyeli göçmenlere yardım konusunda AB’nin Ankara’ya 6 milyar euroluk bir yardım paketi desteği söz konusu. Bu yardımların 4 milyar 200 milyon eurosunun harcandığını belirten Türk Dışişleri, geriye kalan kısmın projelendirilmesiyle ilgili çalışmaların sürdüğünü aktardı. AB’nin Ankara'yla anlaşmasına göre yakında Türkiye’ye Suriyeli göçmenler için 3 milyar euroluk bir yardım daha yapılacak. Ankara ile AB, Afgan mültecilere yapılacak yardım paketi üzerinde de görüş alışverişini sürdürüyor.
“Türkiye göçmenleri koz olarak kullandı ama işe yaramadı”
Türkiye’nin bir dönem AB Daimi Temsilciliği görevini de yapmış olan emekli büyükelçi Selim Yenel de Ankara’nın bugün hukukun üstünlüğünün sağlanması konusunda AB ile zorlu bir süreç yaşadığını, ilişkilerinin bozuk olduğunu ancak göçmenleri Avrupa’ya karşı bir koz olarak kullanmayacağını öngörüyor.
Yenel, “Türkiye göçmenleri koz olarak kullanmayı denedi. Kullandı ama hiçbir işe yaramadı. Pazarkule sınır kapısında Yunanistan göçmenleri geri itti. İnsanlık dışı görüntüler yaşandı. Yanlış bir politikaydı Türkiye’nin sergilediği. Şimdi Türkiye dersini aldı. Avrupa ile ilişkilerini bozmak istemez” diyor.
Türkiye’ye pasaportlarıyla gelmiş her göçmenin biletini alıp istediği yere gitme hakkı olduğunu belirten İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır da Belarus’a Türkiye’den kaçak göçmenin gönderildiğine dair bilgiye sahip olmadıklarını söyledi. Çorabatır, “Düzensiz göçmenler uçağa bindirilip belli ülkelere yollansa bilinir bu. İddia olarak kalamaz. Böylesi iddialarla Türkiye-AB ilişkisi, göçmenlere dönük ortak çalışmalar baltalanmak da isteniyor olabilir" diye konuştu.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe
https://www.dw.com/tr/yeni-göçmen-rotası-belarus-krizi-türkiyeye-sıçrar-mı/a-59775986
Rusya’dan AB'ye: Türkiye gibi Belarus’a da yardım edin
Polonya Belarus’tan gelen sığınmacı dalgasından Putin’i sorumlu tutarken, Rusya’dan “Türkiye’ye yardım ediyorsunuz Belarus’a da edin” mesajı geldi. AB, menşe ve transit ülkelere yaptırımlar üzerinde çalışıyor.
Belarus’dan Polonya sınırına yığılan sığınmacılar Avrupa Birliği’nde (AB) yeni bir krize neden olurken Polonya sığınmacı akınıyla ilgili olarak doğrudan Rusya’yı hedef aldı.
Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki, Polonya’ya yönelik sığınmacı akınının arkasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in olduğunu belirterek, “Lukaşenko’nun uygulamaya koyduğu bu saldırının fikir babası Moskova’dadır. Fikir babası, Devlet Başkanı Putin’dir” dedi.
Polonya parlamentosunda konuşan Morawiecki, sığınmacıların “Polonya ve AB’deki durumu istikrarsızlaştırmak üzere kalkan olarak kullanıldığını” belirtti.
AB, Mayıs ayında Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko’nun yeniden göreve seçildiğinin açıklandığı Belarus’taki seçimleri tanımamış ve Belarus’a yönelik sertleştirilmiş yaptırımları uygulamaya koymuştu. Lukaşenko ise bu adım üzerine, ülkesinden AB’ye sığınmacı geçişlerini artık engellemeyeceğini açıklamıştı.
Dahli bulunan herkese yaptırım tehdidi
AB içinde Belarus’a ek yaptırımlar üzerinde çalışmalar sürerken menşe ve transit ülkeler üzerindeki baskı da artıyor.
Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, AB’nin Belarus’a karşı yeni yaptırımları devreye sokması çağrısını yineleyerek “Lukaşenko, hesaplarının tutmayacağını anlamalıdır. Avrupa Birliği’ne şantaj yapılamaz” dedi.
Sığınmacıların Belarus’a taşınması ve insan kaçakçılığında rol oynayan herkesin yaptırım kapsamına alınacağı mesajı veren Maas, “Hiç kimse Lukaşenko’nun insan onurunu hiçe sayan eylemlerine dahil olup bunun cezasız kalacağını düşünmemelidir. Bu, menşe ve transit ülkelerin yanı sıra Belarus’a seyahati mümkün kılan havayolu şirketleri için de geçerli” dedi.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen dün yaptığı açıklamada, AB’nin sığınmacıların Belarus’a taşınmasında rol oynayan havayolu şirketlerine yaptırımlar üzerinde çalıştığını bildirmişti. AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas da önümüzdeki günlerde menşe ve transit ülkelere giderek temaslarda bulunacak.
Lukaşenko: Diz çökmeyeceğiz
Belarus ise Brüksel’in suçlamalarını reddederek sığınmacıların sınırdan geçişine izin vermeyen Polonya’yı insan hakları ihlaliyle suçladı. Lukaşenko, resmi haber ajansı Belta’ya yaptığı açıklamada “Kavga istemiyoruz. Ben deli değilim. Bu olayın nerelere gidebileceğini çok iyi anlıyorum. Ama diz çökmeyeceğiz” dedi.
Rusya: Belarus’a niye yardım edilmiyor?
Belarus’a destek, Lukaşenko’nun en önemli müttefiki Rusya’dan geldi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, sığınmacıların Avrupa’ya akın etmesine “Batı'nın askeri maceraları”nın neden olduğunu belirterek “Sığınmacılar Türkiye’den AB’ye yöneldiğinde AB onları Türkiye topraklarında tutması için neden kaynak sağlıyor? Niye Belaruslulara aynı şekilde yardım edilemiyor?” sorusunu yöneltti.
“Sığınmacıların büyük bölümü Iraklı Kürt”
Kriz, dün binlerce sığınmacının Belarus’tan Polonya’ya geçme teşebbüsünde bulunmasıyla patlak vermiş, Polonya güvenlik güçleri geçişleri engellemişti. Sınırın Belarus tarafına kamp kuran ve çoğu Afganistan ve Irak’tan gelen binlerce sığınmacı, geceyi dondurucu soğukta geçirdi. Geçici çadırlardan oluşan kampta 3 bin ila 4 bin sığınmacının bulunduğu belirtiliyor.
Belarus sınır güvenliği, sığınmacıların büyük bölümünün Iraklı Kürtlerden oluştuğunu bildirdi. Açıklamada sığınmacıların fiziksel ve ruhsal durumunun “son derece kötü” olduğu, su ve gıda sıkıntısı yaşandığı kaydedildi. Kampta çok sayıda hamile kadın ve çocuğun da bulunduğu belirtiliyor.
AFP,dpa / BK,ET
© Deutsche Welle Türkçe
https://www.dw.com/tr/rusyadan-abye-türkiye-gibi-belarusa-da-yardım-edin/a-59773925
Ankara’dan Belarus-Polonya sınırındaki sığınmacı krizine dair açıklama
Dışişleri Bakanlığı'ndan sığınmacı krizine dair açıklama: “Türkiye’nin, Polonya, Litvanya ve Letonya’nın karşı karşıya bırakıldıkları sınamayı en iyi anlayan ülkelerden biri olarak müttefiklerine desteği tamdır.”
Dışişleri Bakanlığı, Belarus-Polonya sınırındaki sığınmacı kriziyle ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Son on yıldır dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye’nin, Polonya, Litvanya ve Letonya’nın karşı karşıya bırakıldıkları bu sınamayı en iyi anlayan ülkelerden biri olarak müttefiklerine desteği tamdır” denildi.
“Sorunun parçası değiliz”
Ayrıca “Türkiye’nin, tarafı olmadığı bir konuda sorunun parçasıymış gibi gösterilmeye çalışılmasını reddediyoruz” denilen açıklamada “Bu konuda şeffaf şekilde bilgi paylaşılmasına rağmen, Türk Hava Yolları gibi küresel çapta saygınlığa sahip bir şirketimizin hedef alınmasını kasıtlı buluyoruz” ifadeleri kullanıldı.
Dışişleri Bakanlığı açıklamasında “Üçüncü ülke vatandaşlarının Belarus toprakları üzerinden müttefikimiz Polonya, Litvanya ve Letonya’ya yasadışı geçişi konusunda gerekli önlemlerin alınmadığı ve sınır bölgelerinde zor durumda bırakıldıkları üzüntüyle görülmektedir. Yaşanan çok boyutlu sorun bu yıl 70. yılını kutladığımız Mültecilerin Hukuki Statüsü Hakkında Cenevre Sözleşmesi’nden kaynağını alan uluslararası koruma sisteminin aşınmasına sebep olabilecektir” ifadelerine yer verildi.
“Sorunun itidalle çözülmesini ümit ediyoruz”
“Türkiye yasadışı göç ve insan kaçakçılığına karşı mücadelede gerekli adımların atılmasının önemini her fırsatta vurgulamakta, uluslararası toplumu bu konuda sorumlu ve duyarlı olmaya davet etmektedir” diyen Dışişleri Bakanlığı “İlgili tarafların sorunu itidalle çözmesini ümit ediyor ve Türkiye olarak sorunun aşılmasında her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu vurguluyoruz” ifadelerini kullandı.
Belarus-Polonya sınırında binlerce sığınmacı soğuk hava şartlarına rağmen AB’ye girebilmek için bekleyişlerini sürdürüyor. AB, Belarus Devlet Başkanı Aleksander Lukaşenko’yu göçmenleri bilinçli olarak sınıra yönlendirmekle suçluyor. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki Salı günü yaptığı açıklamada yaşananlardan Rusya’yı sorumlu tutmuştu. Almanya Başbakanı Angela Merkel dün sorunun çözümünde Belarus üzerinde etkide bulunması için Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir telefon görüşmesi yapmıştı.
DW / EC, TY
©Deutsche Welle Türkçe
Bilet satışı yasağı göç krizini ne kadar çözecek?
Türkiye’nin Belarus’a gitmek isteyen Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarına bilet satışını durdurmasına göç uzmanları sığınmacı krizi için “geçici çözüm” diyor. Hukukçulara göre ise ortada bir “ayrımcılık suçu” var.
Belarus-Polonya sınırındaki göçmen krizinde göçmenlerin yasa dışı şekilde Belarus’a taşındığı iddialarıyla gündeme gelen Türkiye, bu iddiaları yalanlasa da, Belarus’a gitmek isteyen Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarına bilet satışını durdurdu. Belarus’a gitmek isteyen Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarının uçaklara alınmayacağını duyuran Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, kararın ikinci bir emre kadar yürürlükte olacağını açıkladı.
Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel, desteği ve iş birliği için Türk yetkililere teşekkür ederken, Türkiye’nin bu kararı Polonya Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun telefon görüşmesinden sonra aldığı belirtiliyor.
Türk ve Polonyalı diplomatik kaynaklara göre görüşmede bir yandan sorunun bir tarafı olmamasına karşın Türkiye’nin sorunun bir parçası gibi gösterilmeye çalışılmasından ve Türk Hava Yolları’na (THY) dönük iddiaların ortaya atılmasından duyduğu rahatsızlığı dile getiren Çavuşoğlu, Rau’dan gelen “Düzensiz göçle mücadelede iş birliğinize ihtiyacımız var” mesajını olumlu karşıladı.
Belarus havayolu şirketi Belavia’nın, THY ile işbirliği içinde 4 ila 7 uçuş düzenleyerek her uçuşta 180 göçmeni İstanbul’dan Minsk’e taşıdığı iddiaları ortaya atıldığında THY, hiçbir uçuşunda uluslararası otoritelerle iş birliğinin dışına çıkılmadığını duyurmuştu.
Ancak AB’nin doğu sınırlarından girmeye çalışan göçmenlerin geldiği ülkeler Irak, Suriye, Afganistan, İran ve Türkiye olarak gösterilmiş, AB makamları Türkiye’nin kaçak göçmenlerle mücadelesini daha da güçlendirmesi gerektiğini vurgulamıştı.
“Siyasi ve idari bir karar”
Türkiye’nin Belarus’a gitmek isteyen Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarına bilet satmama kararının, “siyasi ve idari bir karar” olduğunda hem Türk hem de Avrupalı diplomatlar hemfikir. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) AB Direktörü Nilgün Arısan, Türkiye’nin bu kararı “AB’yi kaybetmemek için aldığını” düşünüyor. Arısan DW Türkçe’ye, “Polonya, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini destekleyen bir ülke. Ortada seyahat özgürlüğüne aykırı, siyasi ve idari bir karar var ama Ankara belli ki Polonya’yı kaybetmemek için böyle bir karar aldı” diyor.
Bir dönem Türkiye’nin AB Daimi Temsilciliği görevini de yapan emekli büyükelçi Selim Kuneralp ise ‘Ortada siyasi bir talep ve idari bir karar var. Türkiye, göçmenlerin yasa dışı bir şekilde Belarus’a taşındığı iddialarını yalanlamıştı ama demek ki Polonya tam tersini düşündüğü için Ankara’dan siyasi bir talepte bulunmuş. Ankara’nın da bu talebe olumlu yaklaşması doğrudur. Aksi durumda, bir AB sınırında büyüyen krizin nedeni Türkiye olurdu” yorumunu yapıyor.
“Göçmenler yeni kapı bulur”
İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden göç uzmanı Prof. Ayhan Kaya ise Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarına bilet satışı yapılmaması kararının düzensiz göçle mücadelede sadece “geçici bir çözüm” olduğunu düşünüyor. Kaya DW Türkçe’ye, “AB şu an bir tehdit altında. Polonya ve Almanya, düzensiz göçten çok rahatsızlar. Türkiye’nin de AB’ye karşı yükümlülükleri var. Düzensiz göçmenler konusunda daha sıkı tedbirlerin alınması da çok normal” diye konuşuyor.
Ancak Kaya’ya göre hem AB’nin hem de Türkiye’nin unuttuğu bir gerçek var. Kaya, bu gerçeği, “Düzensiz göç unsurları, yani göçmenler, bir takım kapılar kapandığında göçmen kaçakçılığı yapanlara yöneliyor, kendilerine başka kapılar buluyor. Göçmen yaratan ülkelere destek gitmediğinde daha iyi bir hayat için yollara düşen göçmenler daha maliyetli ve daha zor yolculukları her zaman göze alabiliyorlar. Bu yüzden geçici çözümler yerine kalıcı çözümlere odaklanılması gerekiyor. Göçmen kaynağı ülkelere maddi destek götürülmeli” sözleriyle anlatıyor.
“Özgürlüğün kısıtlanması sorunu ve ayrımcılık”
Peki seyahat özgürlüğünün kısıtlanması, Irak, Suriye ve Yemen vatandaşlarına bilet satılmaması konusunda göçmen hukuku ne söylüyor?
Van 100. Yıl Üniversitesi Nüfus ve Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Prof. Orhan Deniz’e göre bilet satışıyla ilgili kararın mutlaka daha açıklayıcı bir şekle dönüştürülmesi gerekiyor. Deniz DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, “Türkiye’ye yasal yollardan gelmiş insanlara bilet satılmayacaksa özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelen bir karar var ortada. Yok eğer kaçak yollardan geldikleri tespit edilmişse, onların engellenmesi doğrudur. Kararın kimlere, nasıl uygulanacağı açıklanmalıdır ki tüm göçmenler nasıl bir uygulamayla karşı karşıya olduklarını bilsin” ifadesini kullandı.
Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Hüseyin Bağcı ise bilet satışıyla ilgili kararı, “Var olan uluslararası hukukun ihlali” olarak tanımlıyor. Bağcı bu ihlalin, ülkelerin kendileri için tehdit gördükleri bir durumda karar alma hakkına da sahip olmalarından kaynaklandığına dikkat çekiyor.
“Dünyada var olan uluslararası hukuk sürecinin kaosa dönüştüğü bir süreç yaşıyoruz. Devletler, uluslararası hukuka uymama haklarını kullanmaya başladı. Polonya istedi ve Türkiye karar aldı. Durum bu, yapılacak bir şey yok” diyen Bağcı, “Göç krizinin öyle ya da böyle çözülmesi gerekiyordu. Ama esas olan, kalıcı çözüm için nasıl bir adım atılacağı sorusudur. AB de, tüm dünya da bunu düşünmelidir” eleştirisini getiriyor.
Ceza hukukunun duayen isimlerinden Prof. İzzet Özgenç de, bilet satışıyla ilgili kararın nasıl ve neye dayanarak alındığı konusunda Avrupa ve Türk makamlarının kamuoyuna ayrıntılı açıklama yapması gerektiğini savunanlardan.
Özgenç DW Türkçe’ye, “Bir mal ve hizmeti satarken hiç kimse –bilet satmıyorum- diyemez. Satmıyorum dediğiniz anda ayrımcılık suçu işlersiniz. Vize kısıtlaması olmayan, pasaportu olan herkesin seyahat özgürlüğü vardır. Siz bu insanlara bilet satmadığınız anda o insanlara karşı ceza hukuku bakımından sorumlu olursunuz. Ayrımcılık yapamazsınız” diyor.
Prof. Özgenç’e göre vize kontrollerinin neden artırılmadığı, sorunun kökenine neden inilmediği soruları üzerinde durup, düşünülmesi gerekiyor. Özgenç diğer yandan “Göçmen krizini çözeceğim diye hak ihlallerinin önünü açmak evrensel hukuka sığmaz. Hiçbir vize sorunu yoksa ve pasaportu sağlamsa sizden bilet isteyen herkese bilet satmak durumundasınız. Kararın ayrıntıları kamuoyu ile paylaşılmalı” çağrısında bulunuyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe
https://www.dw.com/tr/bilet-satışı-yasağı-göç-krizini-ne-kadar-çözecek/a-59809291